“TRUE KING” DODGE CHALLENGER

Keyfiniz nasıl?

Mayıs sayısı yazım, benim için iki noktadan bol önem taşıyor. Bunların ne olduğunu hemen paylaşayım. Birincisi; 20 Mayıs’ın doğum günüm olması… İkincisi, belki de daha önemlisi ve heyecan vereni; hakkında yazacağım arabanın -araba demek zor gelse de- kendimi bildim bileli, yani şöyle ki, dört tekerlekli bebek arabamdan sonra tanıştığım ve ilk gördüğüm andan bugüne kadar hiç azalmayan, tam tersine yapılan her değişikliğinde en ufak çizgisine kadar beni kendisine daha da hayran eden Dodge Challenger’ı yazacak olmam… Bir nevi, kendime verdiğim doğum günü hediyesi gibi düşünebiliriz. Bu kadar mı yani, iki cümlelik mi senin hayranlığın derseniz; baktığım her arabayı onunla karşılaştırıyor olmam, canım sıkıldığında ya da çok sevindiğimde, yani herhangi bir duygu durumunda, “şimdi Challenger’ın direksiyonunda olsam ne iyi gelirdi” diye düşünmemden bahsedeyim, şiddeti siz anlayın…

 

Öncelikle Dodge markasının tarihçesine biraz göz atalım. Dodge, Amerika Birleşik Devletleri kökenli bir otomobil markasıdır. Horace Dodge ve John Dodge isimli iki kardeş tarafından kurulan firma, ilk kurulduğunda Ford marka taşıtlar için parça üretmekteydi. Otomobil üretimine başladıktan sonra, 1914’ten 1927’ye kadar, Dodge Brothers Motor Vehicle Company ismini kullandılar. 1928 yılında Chrysler A.Ş. tarafından kendilerine yapılan teklife hayır demeyen Dodge kardeşler, satış işlemini gerçekleştirdiler. Şirket 1970’li yıllarda aile otomobilleri, 1980’li yıllarda ise küçük hacimli ve önden çekişli otomobil üretimine başladı. 1990’lı yıllarda ürün gamına pikap ve ligt-truck modellerini de kattı. Chrysler ile birlikte 2002’de Daimler Chrysler Otomotiv Grubu’na katıldı. Ancak 2007 yılında Daimler Chrysler Grubunun dağılması sonucu, bağlı bulunduğu ana firma Chrysler Grubu, Cerberus adlı yatırım firması tarafından tekrar satın alındı.

Yazının yıldızı Challenger’ın tarihçesine gelecek olursak; bu otomobile, “radikal değişimlerin otomobili” diyebiliriz. Dodge Challenger dendiğinde, herkesin aklına mutlaka, o 60’ların sonu 70’lerin hemen başındaki efsanevi kasa geliyordur. Ancak Dodge Challenger, 1959 yılında ilk çıktığında, o efsanevi görüntüsünden çok ama çok uzaktı. 1970-1974 yılları arasında ise; dünya çapında ün salmış, kaslı bir Challenger, yani “efsane” piyasaya çıktı. 1974 yılında çok az makyajlanan kasa hala bir “muscle car” havasında olmasına rağmen, 1978-1983 yılları arasında Mitsubishi fabrikasından çıkan Challenger (asla yapılmaması gereken bir hata bence), kaslı Amerikan tarzından tamamen koparak ne yazık ki efsanesini bitirmek üzereydi. Bu kasaya bakarsanız, klasik Japon tarzını da görebilirsiniz. Böyle bir hüsrandan sonra 2008 yılında yeni bir kasa çıkarmak gerçekten cesaret isteyen bir iş olsa da; yenilenen kasa, 1970 modeldeki hatları baz alarak piyasaya çıkartıldı. Efsanevi kasaya fazlasıyla benzeyen yeni Challenger, kısa zamanda eski ününe ulaştı ve “muscle car” zirvesindeki yerine kısa zamanda ulaştı. 1970’lerdeki gibi çok alevli olmasa da, insanlardaki Challenger efsanesi her yeri yakmaya başlamıştı.

 

Her zaman söylediğim ve söyleyecek olduğum, büyük bloklu saf güç için üretilmiş “muscle car” deyiminin tam karşılığı olan ve hayranı olduğum performans için özel olarak geliştirilmiş Dodge Challenger SRT8 (SRT:street racing technology) Hellcat modelinin rüya gibi olan teknik verilerine göz atalım biraz da. Efsane kasasının altında büyük blok Supercharged 6.2L HEMI SRT V8 motora sahip olan Challenger, SRT8 Hellcat 8 zamanlı şanzımanıyla  lastiklerden asfalta 707 hp (beygir gücü) güç aktarıyor. Bu bahsettiğim, Dodge fabrikasında en üst performans için motorun özel yüklenmiş halidir. Başka şekilde anlatmam gerekirse; vücut sporu yapan sporcuların aldıkları supplement (besin takviyesi) vb. güç sağlayıcıları vücutlarına yüklemesi sonucu, en üst performansı almalarıyla aynı düşünebilirsiniz.

 

Düşüncem; benim için yeri her zaman tek ve vazgeçilmez olan bu efsane makinenin -araba diyemeyeceğim- Türkiye piyasasındaki yeri, gerek fiyatı gerekse çok gösterişli olmamasından mütevellit, hak ettiği yerde olmadığı yönündedir. Ülkemizde bu efsaneye sahip olmanın bedeli 275.000 Euro yani 1.369.000 TL gibi, bol haneli bir fatura ödemektir. Çoğu zaman dediğim gibi hayal kurmak bedava ve sınırsız. Şöyle söyleyeyim; sevgilim her zaman az hayal kurduğumdan yakınır ve “ne kadar hayal kurarsak, o kadar sahip oluruz” der. Bilmiyor ki; Challenger aklıma her geldiğinde, hayal dünyasının kurucu üyelerinden oluyorum.

 

Yılın tam ortası Haziran sayısında, yeniden aynı enerji diliminde buluşmak üzere.

 

Not: “Elbet bir gün” CHALLENGER “Elbet bir gün…”

Engin Tozak

%d blogcu bunu beğendi: