-ORDU MENSUBU-

Merhaba;

Geçtiğimiz sayıdaki yazımda bahsettiğim güçlü dört çeker ve station wagon Audi RS6’dan sonra, çetin kış şatlarına uygun, büyük ve etkili bir 4X4 olan, “Ordu Mensubu” diye adlandırdığım Hummer H2’den bahsetmek istiyorum.
Çoğu Amerikan arabası gibi, iç ve dış görünümde çok lüks ve teknolojiyi aramamanız gereken bir 4X4’tür H2. Öncelikle, neden “Ordu Mensubu” diyorum? Bunun sebebini, H2’nin tarihçesinden bahsederken anlayacaksınız. Şöyle ki; Amerikan ordusu, 80’li yılların başında, tarihinin en önemli stratejik anlaşmalarından birisine imza attı. Partner, GMC şirketiydi ve beş yıl içerisinde 55 bin adet, 15 farklı konfigürasyona sahip olan çok amaçlı ordu aracı istemişti. Araçların tanımı ‘yüksek hareket kabiliyetine sahip olan çok amaçlı tekerlekli vasıta’ yani (High Mobility Multipurpose Wheeled Vehicles – HMMWV) olarak geçiyordu. İmzalanan kontrat, ordu tarafından araç üretimi anlamında sunulan en büyük tekliflerden birisiydi. Hatta partiye 15.000 tane daha araç eklenerek anlaşılan rakam 1.6 milyar dolarlara kadar çıkartıldı. Bu büyük ve o sıralar M998 olarak da bilinen ve “Humwee » takma isimli araç, bir 4×4’tü ve ağırlığının 1 tondan fazla olması planlanmıştı.Ordunun H2’yi istemesinin en büyük sebeplerinden biri; zor ve çetin arazi şartlarında, ordu mensuplarının rahat hareket etmesini sağlamaktı. O dönemlerde, ordunun önceden kullandığı ve halen kullanmakta olduğu M151, M274, M561 ve M880 gibi araçların yerini alması planlanmıştı.

 

 

Humwee’ler, orduya teslim edilmeden önce, 600.000 milin üzerinde (yaklaşık 965.000 km) yol yaptılar ve çok zorlu koşullarda test edildiler. Kayalıklı tepelerden derin kumluklara, bataklıklardan iki metreye yakın derinlikteki sulara kadar, H2’nin sınırları son raddeye kadar zorlandı. Ardından çöl sıcakları ve kutup soğuğuna karşı da testlere tabi tutulan H2’yi, mağlup etmek mümkün olmadı.

 

Humwee’nin hava yoluyla taşınabilir olması, tamir-bakım işlemlerinin zahmetsiz olması, güvenilir ve sağlam olması, ordunun istediği başlıca kriterlere tam olarak uyuyordu. Üretim esnasında yapılan ilk testlerde, aracın ordunun istediği standarttan en az iki kat daha iyi olduğu inkâr edilemez bir gerçekti.

Humwee, adeta bir yapboz misali birçok farklı versiyona dönüştürülebilen bir platform üzerine inşa edilmiş bir araçtı. 15 farklı versiyon da aynı motoru, şasiyi ve şanzımanı taşımakla beraber; gerektiğinde kargo aracı, arazi aracı, silah taşıma ünitesi veya bir ambulans olarak da kullanılabiliyordu. Humwee’nin tasarım ve üretim sürecinde dikkat edilen bir diğer önemli konu; çalışan tüm parçaları ve yapısı hakkında sadece birkaç saatlik bir eğitim sonrası, bilgi edinilebiliyor ve bakım ve onarımını gerçekleştirecek kadar usta olunabiliyordu. Üretildiği tarihte, ordunun yeni mensubu Humwee, planlanan ve istenen tüm ihtiyaçları fazlasıyla karşıladığı için rütbesiz olmasına rağmen, kısa zamanda kendisine iyi bir yer edindi.

 

 

 

 

Ordunun tüm bu ağır ve zor görevlerinden yüksek başarıyla çıkan Humwee, 2.400 kg’a yakın salt ağırlığı ve 1.200 kg. yükleme kapasitesi sebebiyle 0-50 km’ye 8 saniyede ulaşması, hantal bir 4X4 skoru olarak değerlendirilebilir. Ordu için tam bir ‘görev adamı’ olarak üretilen Humwee, köşeli ve büyük gövdesinin içinde 6.2 litrelik 321 Hp (beygir gücü) üreten bir V8 motor barındırıyor. Bu hantal ve güçlü canavarın yakıt tüketimi de, doğru orantılı olarak biraz cüzdan yakan cinsten. Şehir içinde 25Lt./100 km., şehir dışında 12Lt./100 km. yakıt tüketim rakamlarına sahip Humwee, benzin fiyatı 6 TL’nin üzerinde olan ülkemizde, ‘cüzdan yakan’ tabirini direk atlayarak ‘benzinlik sahibi olmak lazım yahu’ cümlesini kurduruyor insana. Tüm bu özellikler birleştiğinde, Humwee’ye neden ‘Ordu Mensubu’ dediğimi bir kez daha anladım ve umarım size de aktarabilmişimdir…

 

 

1992 Nisan’ında, Humwee’nin ‘Hummer’ adı altında sivil kullanıma sunulması fikri ortaya atıldı ve 1999 yılında, AM General ve General Motors firmaları arasında yapılan ortaklık ile ‘H1’ eklentisini taşıyan Hummer, tüm dünyaya pazarlanmaya başlandı. Takvimler 2002’yi gösterdiğinde, yeni nesil ‘Hummer H2’ yollara çıkartıldı.

 

Yazıyı okuduktan sonra gerek lüks özellikler taşımaması, büyük vücut ölçüleri ve günlük şehir yaşamına pek de uygun olmayan teknik açılımları nedeniyle ülkemizde çok tercih edilmeyen bir araç statüsündedir.

Not: Bana sorarsanız; bütün bu mantık dışı özelliklerini ve maddi külfetlerini bir kenara bırakırsak, İstanbul için biçilmiş kaftan derim. Neden mi? Arazi şartlarından daha çetin şartlara sahip tüm yollarını ve her saniyesinde savaştığımız hiç bitmeyen trafiğini bilen bilir, bilmeyenler de kesin duymuştur!

Nisan sayısında görüşmek üzere…

%d blogcu bunu beğendi: